top of page

Bugün bildiğimiz anlamdaki psikoloji bilimi göreceli olarak genç bir bilimdir. İnsanoğlunun kendisini ve başkaları ile etkileşimlerini anlamak adına bizlere derin bir anlayış kazandırmıştır. Pek çok psikoloji deneyi etik ve geçerliliği olan yöntemlerle uygulanmış ve daha iyi ilaçla veya terapi yoluyla yöntemler geliştirilmesine yardımcı olmuş ancak, üzücü bir şekilde uygulanan ve korkunç sonuçlarla biten deneyler de yapılmıştır.

Çaresizlik Deneyi

Psikolog Harry Harlow, sevgi kavramı üzerine takıntılı bir hale gelmişti. Fakat bu takıntısı, sevgi üzerine şarkı ya da şiir yazmak gibi bir şey değildi. Bu konu onu ruhen hasta durumuna getirdi ve 1970’li yıllarda maymunlar üzerinde etik olmayan deneyler yaptı. Deneylerinden birinde, “çaresizlik kuyusu” adını verdiği, boş ve tüm dış etkenlerden mahrum şekilde tasarlanmış bir oda şeklindeki, içinde çeşitli düzenekler bulunan bir aparatın içinde maymunlar üzerinde çalıştı. Deney, dış dünyadan tamamen izole ettiği maymunların çıldırması ve hatta iki deneyde kendilerini açlığa mahkum ederek öldürmek istemesi ile sonuçlandı. Harlow, meslektaşlarından gelen eleştirilerin hiçbirini önemsemedi ve kendi deyimi ile şunu söyledi: “maymunları nasıl sevebilirsiniz?” Bu korkunç deneyler, hayvan hakları hareketinin arkasındaki itici güç olarak bilinir ve bu sayede bu tür korkunç deneyler son bulmuştur.

Canavar Çalışma – The Monster Study

1939 yılında yürütülen bu çalışmada, 22 yetim çocuk kullanıldı. Bunlardan 10 tanesi daha önce konuşma bozukluğu olan ve kekeleyenler olarak seçildi. Çocuklar, eşit olarak 2 gruba ayrıldı. Bir grubun konuşma terapisti, çocuklarda gördüğü gelişme ve akıcı konuşma durumuna göre, onları ödüllendiren “pozitif” terapi uyguladı, diğer konuşma terapisti ise, en ufak bir yanlışta dahi çocukları açıkça cezalandıran bir yöntem uyguladı. Sonuçlar gösterdi ki negatif davranılan çocuklar psikolojik anlamda çok ağır hasarlar aldılar. Ancak bundan çok daha kötüsü, terapi öncesi konuşma bozukluğu göstermeyen çocukların da konuşmalarında bozulmalar olmasıydı. 2007 yılında, yetim kalmış bu çocuklardan altısı, maruz kaldıkları bu durum karşısında 925.000 Dolarlık tazminat aldılar.

Asch deneyi

Asch deneyi, 1953'de yayımlanan insanın karar verme sürecinde, çevresinin etkisinin ne denli önemli olduğunu anlamaya çalışan deneydir. Deneyi Polonya asıllı ABD'li sosyal psikolog Solomon Asch yürütmüştür.

Deneye katılacak olan katılımcılara bir görüş testine girecekleri söylenmiştir. Deneyde tüm katılımcılara bir çift kart gösterilmektedir. Bu kartların birinde biri kısa biri orta ve biri uzun olmak üzere 3 çizgi vardır. Diğer kartta ise tek bir çizgi bulunmaktadır. Deneklere bu karttaki çizginin diğer karttaki çizgilerden hangisine benzediği sorulmuştur. Deneyde katılımcılardan biri hariç diğer hepsi Asch'ın asistanlarıydı ve önceden belirlenen davranışları yapmaktaydılar. Deneyin amacı gerçek deneğin davranışlarının diğer deneklerden ne derece etkilendiğini bulmaktı. Katılımcıların hepsi aynı odada durmakta ve kendilerine kart çiftleri gösterildikten sonra sırayla cevap vermeleri istenmekteydi. Gerçek deneğe ise sıra en son gelmekteydi. Sıra ona gelene kadar denek diğer katılımcıların cevaplarını duymaktaydı. İlk birkaç denemede tüm denekler doğru cevap vermekteydi. Fakat daha sonra gerçek denek dışındaki katılımcılar hep birlikte yanlış cevaplar vermeye başladılar. Cevap sırası kendisine gelen gerçek deneklerden %32'si grubun yanlış da olsa söylediği cevaba katılmıştır.

Milgram deneyi

Ünlü psikolog Milgram, kendisi kadar ünlü ‘Otoriteye İtaat Deney’inde insanların büyük çoğunluğunun, normal hayatta benimsemedikleri ya da onaylamadıkları davranışlarda bulunmaları yönünde verilen emirleri, otoriteyi sorgulamadan ve karşı çıkmadan uyguladığını göstermişti. Deneyde, katılımcıların yüzde 65’i tanımadıkları ve kendilerine hiçbir kötülüğü dokunmamış birine 450 voltluk elektroşok uygulamıştı. Milgram’ın deneyi yarım asır sonra yeniden yapıldı, ne yazık ki değişen pek bir şey yok.

bottom of page